"Batı Eğitim Müfredatında Ahlak!"

BATI EĞİTİM MÜFREDATINDA AHLAK (MÜZAKERE METNİ)

Prof. Dr. Şamil ÖCAL 

Giriş

Değerli Zafer Çelik oldukça faydalı olduğunu gördüğüm bir bildiri hazırlamış. Kendisini bu vesile ile tebrik ediyorum. Ben Zafer Çelik’ın bu çalışmasını belki tamamlama bakımından bazı kiyat konulara temas etmek ta Batıdakiki ahlak eğitiminin  müfredata yansıması konusunu örnekler vererek açıklamak istiyorum.

Bildiride ülkemizde olduğu gibi Batı’da da, özellikle dindar çevrelerin eski eğitim sitemi ile yeni eğitim sistemi arasında karşılaştırma yaparak yeni neslin ahlaki konularda duyarsızlıklarından şikayet ettiklerine dikkat çekilmektedirler. Ancak bu duyarsızlıkların ya da ahlaken olumsuzlanan,eleştirilen davranışların müfredata ahlak dersleri yerleştirilmekle çözülüp çözülemeyeceği tartışmalıdır.  Çünkü ülkemizde olduğu gibi hayat ile okul arasında birbirini desteklemeyen hatta birbirine aykırı denilebilecek bir farklılık söz konusu. Okullara trafaik dersi konmasıyla birlikte trafik sorunları çözülmediği gibi, Sorun çok daha derinlerde yatmaktadır. Ahlakın insan hayatındaki yerine dair belli bir bilinç oluşmadıkça ahlak dersleriyle amaçlanan şey de asla karşılığını bulmayacaktır. Bu aslındamodern dönemlerde okullara yüklenen işlev ile alakalıdır. Daha çok  iş hayatının ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirmeyi ya da bu tür elemanlar yetiştiren okullara hazırlamayı hedefleyen okullar öğrencileri kabul ederken  belli bir olgunluğa ulaşmak , ahlaki erdemlerle donatmak, entelektüel bir yetkinliğe ulaştırmak hakikatın ne olduğunu öğretmeyi değil , meslek edindirmeyi, kariyer yapma imkanı sağlamayı vaadediyor.  Bugün okullar maalesef, niceliğin egemen olduğu birer yarış alanı haline getirilmiş, şu ya da bu biçimde kapitalist sistemin iştahını kabartan mekanlar haline gelmiştir. Ahlak  doğası  itibarıyla bir meslek ya da kariyer alanı olarak kabul edilmediği için müfredatlardaki değişikliklerle ahlak  vermek mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla bir kimsenin ahlaki erdemler kazanabilmesi için bunları hayatının bir parçası haline getirmesi ve kendine mal etmesi ve ruhen duyumsaması gerekir. 

2-Sayın Çelik’in Eğitimin işlevini temelde “ahlak”a indirgemesi özünde doğru bir tespittir. Bu düşüncesine katılmamak mümkün değildir. Bu tespit bana , Alman Filozofu ve eğitimcisi Joann Friedrich Herbart’ın 1800’lü yıllarda savunduğu ve bir dönem Amerika’da da yankı uyandıran görüşlerini hatırlatmaktadır.  Herbart’ın etik anlayışına göre , ağitimin birincil amacı “iyi insan” yetiştirmektir.  Buamaç yanında, eğitimin diğer amaçları ikinci planda kalır.  Bu durumda eğitimin asıl işlevi ahlak ve erdemdir. Okullardaki tüm eğitim- öğretim süreci buna göre düzenlenmelidir. Eğitimdeki prosedürlerin tüm ahlaki hedefe uygun olarak düzenlenmeldir. Dolayısıyla , sorun sadece bir   müfreedat sorunu değildir. Eğitimle ilgili yasalardan tutun da , okul kuralları , cezalandırmalar ya da ödüllendirmeler, idareciler öğretmenler ve velilerle ilgili kurallar , elbette sendikal faaliyetler bu amaca uygun olarak düzenlenmelidir. 

Ahlakın öğretilmesi konusunda da Batı’da insanların kafasının karışık olduğunu söyleyebiliriz.  Bugün artık Batı’daki insanlar çok kültürlü bir ortamda yaşamaktadır. Çok kültürlü bir topluma uygun bir ahlak anlayışının okul müfredatlarına yerleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu bir taraftan hoşgörülü bireylerin yetişmesine katkıda bulunurken diğer taraftan geleneksel değerlerin sorgulanmasını da beraberinde getirmektedir.  

Aslında Batı’daki okullarda ahlak müfredatını genel olarak tanımlamlamamız gerektiğinde bu “Ahlakın kutsaldan” arındırılmasıdır. Öyle ki insan dinsiz olsa da  “ahlaklı” olabilir anlayışının yerleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu durumda tarih boyunca ahlakla bir arada olan din en önemli iddialarından birinden vazgeçmeye zorlanmaktadır. Mesela bu bağlamda insanın “Tanrı’ya karşı ödevleri” , ya da  günah olan bir şeyin her halükarda gayr-i ahlaki  olarak kabul edilmesi  gibi hususlar  artık ahlakın konusu olmaktan çıkmıştır. Ahlak Sayın Çelik’in de ifade ettiği gibi “burada olanların kavgasız gürültüsüz , birbirlerini itip kakmadan nasıl yaşayacağımızın bilimi durumuna gelmektedir.”

Ahlakı müfredata yerleştirme biçiminin çeşitli riskleri vardır. Fizik, matematik müfredatlarında çıkmayan sorunlar ahlak müfredatında ortaya çıkabilmektedir.  Batıdaki okullarda ahlak müfedatlarının bu durum göz önüne alınarak , herkesi ilgilendiren en  genel kurallar yerleştirmeye çalışılmış ve bu konularda bile farklı anlayışlara da işaret edilmiştir.  Mümkün olduğu kadar dinlerin üzerinde hemfikir olduğu doğruların ya da doğru davranışların kazandırılmasına çalışılmıştır.  Ancak bu dinlere göndermede bulunarak yapılmamamakta ya da göndermede bulunulduğunda tarihsel bir vakıa olarak göndermede bulunulmaktadır.

Öğrencilerin özgürlük alanlarının genişletilmesi  ya daçeşitli müfredatlarda yer verilen konuların sorgulanması , sonradan ahlaki kurallar konusunda bir gevşemeye yol açınca bu uygulamalara ilşkin tartışmaların başladığını görüyoruz.  Batı’da eleştirel etiğin ön planda olması bize Sokrates’in “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez” sözünü hatırlatmaktadır.  Her ne kadar , ancak sorgulayarak edindiğimiz davranışlar , tavırlar ve düşünceler kendimize ait olmuş olsa da, Sokrates’in bu sözünü her alana uygulamaya kalkışmanın doğru bir tutum olmadığı görülmüştür.

 Ahlak tek bir dersin konusu olarak ele alındığında istenilen sonucun elde edilmesi zor görülmektedir.  Bu özellikle çok kültürlü toplumlarda çok daha öne çıkmaktadır. Batı’daki okul müfredatlarında bunun ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Mesela fen bilgisi , tarih, sosyal bilgiler, fizik , kimya , vs. dersler de ahlak açısından açısından ele alınmaktadır. Dolayısıyla sayın Zafer Çelik’in de işaret ettiği gibi ahlak çoğu kez disiplinlerarası olarak işlenmektedir.

İKİ ÖRNEK

 Amerika’da Leonia High School (lise) 9-12.sınıflarda okutulan  Ethics in society adlı bir derste ele alınan konular var. 

Bu okulun etik kuralları arasında dikkatimi çeken bir şey var  İntihal bir disiplin suçu olarak görülmekte ve bununla da yetinilmeyerek, öğrencilerin ödevi tek başına yapması gerektiği ve anne ve babanın ya da başka birinin yardımı ile yapmaması gerektiği vurgulanmaktaır.

Söz konuusu olan bu ders kitabının normatif bir tarzda değil betimleyici bir tarzda hazırlandığı ve bir olgu olarak ahlak anlayışını, toplumda karşılaşılan belli belli başlı ahlak problemleri ele alınmaktadır.

Öğrencilerin gündelik hayatta karşılaşabileceği etik içerikli problemler ve bunların makul çözüm yollarının neler olabileceği öğrencilerle birlikte tartışılması amaçlanmaktadır.

Etiğin kaynağı davranışların standardı

Amerikan  etiğinde çeşitlilik

Ahlaki  Gelişim

Etik konusuna eleştirel bakmak

İş hayatında etik

Siyaset ve yönetim etiği

Biyoetik

Çevre etiği

Kültürel etik

Kişiler arası ilişkilerde etik

 İkincisi ise Massachutes Eyalet okullarının etik dersleri sorumlusu Antony  Tiatorio tarafından yazılmış ve okullarda uygulanmış bir proğramın kitabı . Kitabın adı “The Ethics Workbook”  Bu kitap etik düşüncenin tarih boyunca geçirmiş olduğu evreleri ele alıyor.

 Kitap iki ciltten oluşuyor.Birinci Cilt 7-10. sınıflar için Dünya Tarihi Derslerinin içine yerleştirilmiş bir ahlak kitabı.  Bu kitap medeniyetlerin ahlak anlayışlarını meşhur ahlakçıları ve filozofların görüşleri bağlamında ele alıp incelemektedir.   Kitabın girişinde öğrencilerin doğal olarak soru sormaya ve tartışmaya meraklı olduğunu , ancak bu tartışmanın belli bir amaca yönelik olmaması durumunda hiç bir faydasının olmayacağı dile getirilir.  Bu bağlamda bunu gerçekleştirmenin yollarından birinin öğrencilerde ahlakın evrenselliği anlayışının oluşturulması olduğu vurgulanmaktadır. Bunun için tarihsel önemi olan  metinlerden örnekler seçilmek suretiyle öğrencilerin tartışıp değerlendirilmesi ve bu metinlerden bir takım ahlaki sonuçlar çıkararak , o günün ahlak anlayışı ile günümüz ahlak anlayışını mukayese etmesi istenmektedir. Kitap bir taraftan tarih öğretimini içerik bakımından zenginleştirirken, diğer taraftan da , öğrencileri bu metinlerle buluşturarak, ahlaki soru ve sorunların evrenselliğini vurgulamayı amaçlamış görünmektedir. 

Kitapta şu bölümler yer almaktadır :

Kadim Mısır , İbraniler ,Kadim Mezepotamya, Kadim Yunan, Kadim Çin,  Kadim Hind, Kadim Roma, Hıristiyanlık ve islam  (Kurandan Seçmeler , Sufi hikayeler), Ortaçağlar , Aydınlama, Kamu Etiği, Kapitalizm ve Komunizm,  Proje ödevi.

Aynı kitabın, 11-12. Sınıflarında okutulan ikinci cildinde ise Çağdaş Amerikan tarihi bağlamında etik sorunlar ele alınıp tartışılmaktadır. II. Ciltte ele alınan konuları şöyle sıralamak mümkündür:

Amerika’nın keşfi,  Sömürge dönemi,  Yeni bir Ulusun oluşumu, Amerikanın yerlileri , İç Savaş Dönemi, Ticretin Yükselişi, Göç Sorunu, Emperyalizm (Amerika’nın diğer ülkelere demokrasi ihraç etmesini etik açıdan değerlendirilmesini de içeren bir alt bölüm var. ), Alkolün yasaklanması, Atom Bombası.

Amerikan okullarında ahlakla alakalı dikkat çeken derslerden biri de Holocaust (soykırım)dır. Burada ilginç olan tarihsel bir olayın başlı başına bir ders konusu olması ve Nazi Almanyasında meydana gelen olayların ahlaki açıdan sorgulanmasıdır. Böyle bir dersin bir ahlak dersi olarak okutulmasında  Yahudilerin etkili olduğu açıktır. Dersin içeriğine baktığımızda , Hitlerin yahudi düşmanlığının ırkçı bir temele dayandırıldığı ve saf Alman ırkı yaratmya yönelik bir uygulama olarak ele alındığı görülmektedir. Diğer yandan bu derste zaman zaman Ermenilerin yapmış olduğu lobi faaliyetleri sonucunda, dersi okutan bazı öğretmenlerin 1915 olaylarının da bu çerçevede değerlendirilebileceğine dair ifadeler kullandıkları bilinmektedir. Tarihsel olayların ahlak dersinde tartışma konusu yapılması olumlu bir şeydir. Ne var ki bunu yaparken tarihsel olaylar hakkaniyet çerçevesinde seçilmeli ve ele alınmalıdır. Dünya tarihinde zulme ve katliama uğrayan millet sadece Yahudiler değildir. Dahası başka devletler gibi İsrail devleti de eleştirel ahlak dersinin konusu olarak ele alınabilmelidir.

Sonuç: 

Batı’daki ahlak eğitimi bazı bakımlardan eğitim açısından elverişli olmasına rağmen genel açıdan değerlendirdiğimizde insanın ahlaki özünü ortaya çıkarmaktan uzaktır.  Ahlakla ilgili kamu okullarında verilen dersler genellikle laik bir temele dayanmaktadır. Daha son dönemlerde yapılan bir araştırma lise seviyesindeki öğrencilerin % 50’sinin bir kez hırsızlık yaptığını, ya da kopya çektiğini ortaya koymaktadır.  Ahlak müfredatı , bireysel ve toplumsal hayatın tümü içine yerleştirilmediği müddetçe  ve insanın asıl özünü ortaya çıkarmaktan uzak kaldığı müddetçe beklenen faydayı elde etmek mümkün değildir.

 

Ursula Stendel Hendon, Hebart’s Concept of Morality in Education and İt’s Role in America ,  University of Alabama yayınlanmamış doktora tezi,  1980, s. 1.

YORUM EKLE