......ESKİDEN MÜJDELERİMİZ VARDI
......MÜJDELİ HABERLERİMİZ VARDI
İlkokul üçüncü ya da dördüncü sınıfa gittiğim yıllardan biriydi. Okullar kapanmış yaz tatili de başlamıştı. Ekinler sararmış ırgatlık işleniyor, biçilen ekinler de at arabası ve kağnılarla harmanlara çekiliyordu. Köyde az sayıda bulunan traktörlerin sesi de dağlardan yankılanıyordu.Çocuklar ve yaşlıların dışında herkes, ırgatlık işliyor, kimi ekin biçiyor, kimi de patosa sap atıyordu. Konacı ise sessiz ve sakindi. Köyün sessizliğini ise melodi gibi uzaktan uzağa yankılanan kağnı sesleri, arasıra köye sefer yapan traktör sesleri, mavi boncuk ve kırmızı püsküllerle gelin gibi süslenen atların boyunlarındaki zil sesleri bozuyordu.
Biz de güneşin o kavurucu sıcagına aldırmadan bizim mahallenin çocuklarıyla Bağkışta oyun oynuyorduk. Tarlaya gitsek iş yapamayız. Evde dursak ayak altında dolaşmış olacağız mecburen arkadaşlarımızla harmanlarda ekin yığınlarının arasında oyunlar oynuyorduk.Genellikle saklambaç oynayıp ekin yığınlarının arasında kayboluyorduk. Eğer acıktığımız aklımıza düşerse eve gidiyorduk. Menüde genellikle ya yufka ekmek kızartılıyor ya da tavuklar yumurtlamışsa pinnikten yumurta alıp yumurtalı omaç yaptıriyorduk. Yanında da bir çalkama ayran olunca karnımız doyuyor, içimiz buz gibi oluyor, o enerji ile doğruca bizim için en güzel, park alanı olan harmanlara tekrar kendimizi atıyorduk
Bağkışta oyun oynadığımız sıradan bir gündü. İkindi vakti geçmiş, gün akşama doğru yaslanmış, tarladakiler de merkebe binmiş yavaş yavaş köye dönüyordu .
Bağkışın üzerindeki küçük tepeden Kayeldere'ye doğru baktığımda birinin elinde valizle köye doğru geldiğini farkettim. Elinde valizle geldiğine göre tarladan gelmediği belliydi. Uzak bir yerden, gurbetten geldigi ayan beyan ortadaydı. Epeyce baktım gelenin kim olduğunu anlamaya çalıştım. Biraz daha yaklaşınca Halil abi (Halil Türk) olduğunu anladim. Kimseye haber vermeden okun yaydan fırladığı gibi bir anda koşmaya basladim. Tabiki Halil abiye doğru değil. Annesi Galibe halama doğru koştum. Müjdeyi verip hediyemi almak için hızlıca koşmaya başayınca Bağkışta oyun oynayan arkadaşlarım bir anda koşmama dikkat kesilip bir bana bir de bize iyice yaklaşmış olan Halil abiye bakıp onlar da benim peşimden koştular. Ben önde onlar da arkamda müjdeye ortak olmak için koşuyorlardı. Yarış Bağkışta başlamıştı ama parkur Galibe halamı bulunca bitiyordu.Ben Hakkı emmigilin köşeyi dönerken arkamdaki 5-6 çocuğun dedemgilin evin önünde olduğunu sadece birinin Tayır emmimgilin eve doğru yaklaştığını gördüm onlarla benim aramda en az 50-60 metre mesafe vardı. Bana yetişmeleri de mümkün değildi. Hakkı emmigilin evi de geçip Halil abigilin eve doğru kapının önündeki yokuşu da hız kesmeden vites düşürmeden(!) çıkıyordum ki Galibe Halam da mavi bir leğene saman doldurmuş ahıra doğru gidiyordu. "Galibe hala..!"diye avazım çıktığı kadar bir kaç kez bağırdım.- Herhalde sesimi köyün yarısı duymuştur- Galibe Halam da çığlık çığlığa kendisine doğru koştuğumu görünce öyle korktu ki olduğu yerde kala kaldı. "Ali ne oldu bi şey mi var, niye koşuyorsun?"dedi müjdeyi haber vermek için çok az kalmıştı. biraz daha koşmam gerekiyordu. Geriye doğru baktım gelen yoktu. Arkamdakiler pes etmiş bana yetişemeyeceklerini anlayınca geri dönmüşlerdi.
Galibe halamın yanına gelip bir anda durdum ama konuşamıyorum. Göğsüm bir iniyor bir kalkıyor bu arada Galiba halam kolumdan tutmuş adeta bana yalvarıyor: "Ali kurban oluyum ne oldu bişey mi var? Söylesene" Dese de ben nefesimi toplayıp bir cümle dahi kuramıyorum, bir tek kelime dahi edemiyorum hala nefes nefeseyim biraz kendimi toparlayıp önce "Halil abi" dedim. Sonra da "Müjde" dedim biraz daha nefes aldıktan sonra göğsümü elimle tutup üçüncü taksitte cümleyi kurdum. "Müjde Halil abim geldi" dedim. Galibe Halam elindeki saman dolu leğenini yere bırakıp beni kucakladı koşarak eve gitti. Rahmetli Haceli emmim ve evdekiler kapıya çıkıp beklemeye başladılar. Kan ter içinde kalmışım yüzümden terler hala akıyor Galibe halam bana da bir tas ayran yaptı kapının önündeki taşın üstüne oturttu öylece bir tas ayranı kana kana içtim. Halil abi eve geldiğinde komşulardan da gelenler oldu ev bayram yerine dönmüştü. Halil abim ve Tacettin abim (Tacettin Bozdağ) az sayıda şehir dışında işe girip çalışan gurbetçilerimizden biriydi. Komşulardan duyanlar hemen gelmişti. Yarım saate yakın vakit geçmişti ki Galibe Halam odada oturan kalabalığın içinden beni mabeyne çağırdı "Ali buraya gel sana bir şey diyeceğim" dedi.Odanın kapısını kapatıp bana 10 lira verdi."Cebine koy düşürme emi kurban olduğum" dedi saçımı sıvazlayip bir kaç kez bu tembihi yaptı. Eliyle de cebimin içini dışarı çıkartıp cebi varmı? Cebi delik mi? diye de baktı. Parayı cebime koyup tekrar odaya yönelmiştim ki iki eliyle omuzumdan tutup yönümü dış kapıya doğru çevirdi "Anana selam söyle emi kurban olduğum" deyince anladım ki Galibe halam artık gitmemi istiyor. Mabeynden çıkıp lastiklerimi giyene kadar bana refakat etti. "Paranı düşürme emi "deyip son tembihini de yaptıktan sonra kucaklayıp öptü bir kez daha "anangile selam söyle" dedi.
Galibe halamgilin evin önünden üstten aşağı doğru inerken içim içime sığmıyordu. Çünkü köyde müjde verilince karşılığında çocuklara genelde ya beş altı yumurta ya da para olarak 50 kurus, bir lira, en çok iki buçuk lira demir para verilirdi. Köyde müjde piyasası(!) böyleydi. Biz de köyün çocukları olarak bu piyasayı az çok bilirdik ama Galibe Halam bana tam on kat fazla para vermişti. Parayı alınca evden çabucak gitmemi de bu yüzden istemişti. O yokluk döneminde kağıt parayla müjde karsılamak da kolay değildi. Müjdenin miktarını da bu yüzden başkaları duysun istemiyordu.Mujdeyi aldıktan sonra evden hemen sıvışmamı da bu yüzden istemişti.
Rabbim mekanını cennet eylesin Galibe halam kalbinde zerre kadar kötülük olmayan muhteşem bir yüreğe sahipti. Tabiki Haceli emmim de öyleydi. Rabbim mekanlarını cennet eylesin.
Eskiden müjdelerimiz vardı
Müjdeli haberlerimiz vardı