Dağ bayıra giderken Koyun kuzu güderken Hep ayağa batan diken Ne zevkliydi köy hayatı.
Çıkrıkla iplik büktük Kalıp yapıp kerpiç döktük Kazma ile kütük söktük Ne zevkliydi köy hayatı.
1920'li yıllarda nüfusumuzun yaklaşık yüzde 76'sı köylerde, geri kalanı da şehirlerde ve ilçe merkezlerinde yaşarlardı. Hatta o günleri yaşayanlardan dinlediğimize göre; şehirde gelir kaynakları kıt, köylerde daha fazlaymış.
Zenginlerin bir kısmı köylerden arazi satın alır, köylülere icara verirlermiş. Şehrin zenginlerinin bir kısmı da köylerde su değirmenleri alır, işletir ya da işlettirirlermiş.
Böylelikle gelirlerine gelir katarlarmış. Hatta 70'li yılları hatırlıyorum; siyasiler seçim çalışmalarına özellikle köylerden başlar, her köyde ocak açar, köy odalarına köy meydanlarına inerler, bütün partiler köylerden birkaç tane delege yazarlar, her köyde birerde temsilcileri olurdu.
80'li yıllardan sonra geldiğimiz nokta şudur ki; artık yeni nesil köylerde yaşamak istemiyorlar. İlçe merkezlerine, illere yoğunlukla da büyük şehirlerimize göç ediyorlar.
Köylerin nüfusu azaldıkça azaldı. Hatta bitme noktasına geldi. Şimdilerde nüfusun yaklaşık yüzde 76'sı şehir merkezlerinde yüzde 24'ü köylerde yaşadıklarını belirtiliyor uzmanlar.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde köy-kent dengesizliği belirgin olmamıştır. Köylerini hor ve hakir görmemişlerdir. Şehirlerde ne tür imkanlar varsa, köylerine taşımışlardır.
Yol, su, elektrik, kanalizasyon, asfalt, okul, yurt, kreş alt yapı, yer üstü ve yer altı zenginliklerinin hayata geçirilmesi gibi ekonomik koşulların daha iyi olmasını temin ederek alt yapılarını oluşturmuşlardır.
Bütün gelişmiş ülkeler köylüsünü kasabalısını zenginleştirip köyde kalmasını temin ederlerken biz ise son 80 yılda köylüyü, kasabalıyı ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan istediğimiz düzeye getiremedik maalesef.
Onun varlığını ortadan kaldırmak için elimizden geleni yaptık. Kasaba ve köylerimizde kendi halinde yaşayan kendi yağıyla kavrulan insanların geçim kaynakları olan tarım ve hayvancılık kasıtlı olarak bitirildi.
Yozgat'ın hayvancılığına göz attığımızda dünü ve bugünü kıyas edersek; 15 yıl öncesine kadar Sarıhacılı, Topçu, Divanlı, Dayılı, Türkmen, Çallı, Tayfur, Lök en küçük köyümüzde bile bin 500 ila 2 bin civarında koyun varlığımız vardı.
Bugün birçok köyümüzde bir tek koyunun olmadığını biliyoruz. Bu köylerimizde her kapıda onlarca büyük baş hayvan varken, bugün eti, sütü, yağı, yumurtasını da köylü maalesef şehir merkezlerinden satın alıyor.
Dün üreten köylümüz bugün tüketici oldu. Bu durum köydeki yaşantıyı bir noktada bitirdi. İnsanların şehirlere göç etmekten başka bir çareleri de kalmadı.
Şehirlerin varoşlarında ayakta tutunmaya çalışan insanlar asgari ücretle çalışmaya, talim etmeye mecbur edildiler. Umutla geldikleri baş döndüren şehirlerde yaşadıkları hayal kırıklığı geride mutsuz, umutsuz ve yorgun yüzler bıraktı.
Köylerimiz ve kasabalarımız ne zaman ıssızlaştırıldı, işte bugün et, süt, yumurta tarım ürünleri de tavan yaptı.
Bir tarım ülkesi olan Türkiye'miz dışarıdan et süt ithal eder konuma getirildi.
Bu ülkemiz adına utanılacak bir durumdur. Toprağa bağlı bir millet olmanın ruhunu öldürdüler. Köylerimiz sahipsiz kaldı.
Artık köylerde köpekler havlamıyor, horozlar ötmüyor, kazlar yayılmıyor, tavuklar yumurtlamıyor, atlar kişnemiyor, koyunlar kuzulamıyor, kuzular melemiyorlar.
Netice olarak milletin efendisi olarak takdim edilen çarıklı Erkan köylüler artık köylerinde değil şehir varoşlarında yaşıyorlar. Hayırlı Cumalar diliyorum.
Vesselam.
...