"Türk Halk Anlatıların Beş Kadın Tipi ..."

TÜRK HALK ANLATILARININ BEŞ KADIN TİPİ…

Ozanlar piri, ustalar ustası Dedem Korkut -hikmetinden sual olunmaz- kendi çağında “karılar dört türlüdür” demiş. Kim bilir belki de ondan çağlar, asırlar sonra ozanın biri “Dedem Korkut dilinden” bunları söylemiş.

Dedem Korkut yahut onun dilinden söyleyen ozan hadsizlik olarak görmez, söz söylememe ruhsat verirse -bilirim ki onlar söz sonsuza kadar var olsun diye çıraklarına bu izni verir- ben sözlü kültürümüzün anlattığı, tipleştirdiği ve sembolleştirdiği beş kadından söz açmak istiyorum.

Bunların birisi Ak Ane’dir. Birisi Selcen Hatun’dur. Birisi Aslı’dır. Birisi Nardaniye Hanım’dır. Birisi Güldaniye’dir.

Ak Ene yahut günümüz söyleyişiyle Ak Ana odur ki, daha yer ve gök yokken her şey sudan ibaretken başı sonu belirsiz bu suyun üstünde kan ter içinde durmadan uçan ve konacak yer bulamayan şaşkın Ülgen’e konmayı, durmayı ve yaratmayı öğretmiş, toprağı armağan etmiştir. Ona “ yaptım oldu de, yaptım olmadı deme” sözüyle özgüven aşılamıştır. O Altaylardan Anadolu’ya su gibi akan bir kültürün bilgeliğinin ve derinliğinin sembolüdür. Boğaç’ın anası gibi analar, Burla Hatunlar, Hayme Analar onun manevi kızlarıdır. Anadolu ve Balkan coğrafyasında çaresizlik ve çözümsüzlük girdabına düşen erkeklerin akıl hocası olan “Osmanlı kadını” onun yaşayan torunudur. O, üretim fikrinin, doğurganlığın, çoğalmanın, çözümün, ortak aklın ana fikridir, fikir anasıdır. Yurdunuza, yuvanıza bunçılayın analar gelsin hanım hey!

Selcen Hatun odur ki, “baba bana öyle bir kız alıver ki ben ata binmeden o binmiş olsun, ben düşman üstüne varmadan o varmış olsun” diyen Kan Turalı’nın dileğini hakkıyla yerine getiren eştir, yoldaştır, arkadaştır. Kendinden yiğit kadını istemenin kolay, lâkin birlikte yaşamanın zor olduğunu Kan Turalı daha ilk imtihanda anlar. Dilediği, arayıp bulduğu eşinin kendinden üstünlüğünü erkeklik gururuna yenilerek kabul etmekte zorlanır. Ancak bu zayıflıktan kısa sürede kurtulur ve eşinin yiğitliğini takdir eder. Selcen Hatun dediğim, tarihte devlete hakan olan Tomris Hatun’dur, destanda Beyrek ile güreş tutan, ok atan, at yarıştıran Banı Çiçek’tir; savaşta Nene Hatun’dur. Günümüzün hayat mücadelesinde kâh erkeğin dengi, kâh öncüsü, kâh dağlar gibi arkasıdır. Bilimden spora, bağdan bostana, tarladan tapana, fabrikadan büroya kısacası yaptığı her işte erkekleri geçen, başarılı olan her kadın, günümüzün Selcen Hatun’udur. Dileğimiz odur ki böyle yiğit kadınların eşleri, yoldaşları da Kan Turalı gibi olgun olsunlar ve onların başarıları karşısında kifayetsizlik duygusuna kapılmasınlar, alkış tutmayı bilsinler. Kan Turalı gibi özgüvenli yiğitlerin ocağına bunçılayın eş gelsin, yoldaş gelsin hanım hey!

Aslı odur ki, “göz gördü gönül sevdi” diyerek en olmazlar, en imkânsızlar içinde bile kimseye söz söyletmeden sevdasının arkasında duran ve aşkı uğruna Kerem’iyle yanıp kül olmayı göze alan sevgilidir. O, Ferhat ile birlikte Şirin’dir; Mecnun ile birlikte Leyla’dır; Tahir ile birlikte Zühre’dir; Kamber ile birlikte Arzu’dur; Garip ile birlikte Şahsenem’dir. Yani sevilendir, sevendir, ne istediğini bilendir. Gerçek âşıklar yüzyıllar boyunca rüyalarında içtikleri badenin yahut pirlerin gösterdiği suretin peşinden gitmişler, dağları delmişler, çölleri aşmışlar hep onu aramışlar. Kâh Garip gibi kavuşmuş, kâh Kerem gibi yanıp kül olmuşlar. Âşıklar, çağlar boyunca böylesi ulvi aşk ve arayışların hikâyesini düzüp koşmuşlar. Onları dinleyen cümle gençler de yüzyıllar boyunca Aslı gibi güzel ve rakibe zerre meyli olmayan vefalı sevgilinin düşünü görmüşler. Gönlünüze bunçılayın sevgilinin koru düşsün hanım hey!

Nardaniye Hanım odur ki, yüzü ayın on dördü gibi parlayan bir güzelliğin sembolüdür. Ay “o benden daha güzel” diye hakkını teslim eder. Onun güzelliğini kabul etmeyen yerde insan, gökte melek yoktur. Sadece kıskanç üvey ana “ben daha güzelim” diye tepinir durur, türlü hilelerle bu güzelliği yok etmeye çalışır. Ben görmedim amma söyleyenler derler ki bütün mitoloji veya masalların kadınlarının güzelliği onda vücut bulmuştur. Masal çağını yaşayanların dünyasına kâh Küllü Fatma, kâh Mercan Kız, kâh Fesleğenci Kız suretinde gelir, onları Kaf dağlarına götürür, akıl ve yiğitlik sınavlarından geçirir, türlü serencamlar yaşatır. Cümleniz masallarla büyüyenlerden olun ve çocukluk çağlarınızın gençlik hayallerini bunçılayın güzeller süslesin hanım hey!

Güldaniye odur ki sevdanın en yanık ve en içli türküleri Balkanlardan Türkistan’a kadar Türk dil ve kültürünün geniş coğrafyasında ona söylenir. Güzelliği ve gülden gelen adı dilden dile dolaşır, gönülden gönüle ulaşır. Bir türküde Gülsüm olur ele gider, bir diğerinde Ümmü olur sele gider. Kâh Elif’tir, kâh Döne’dir, kâh Fatma. Ama her adı anılanda ya Kerem tavrıyla yanık, ya da Karacaoğlan tarzıyla şuh bir namedir ona söylenen, kulaklara çalınan. Kâh usul boyludur, kâh selvi boyludur, kâh suna boyludur. Güldaniye, benim hayal dünyamda güzele ve güzelliğe söylenen güzelleme türündeki bütün türkülerin ortak adıdır. Kulağınıza Güldaniyelerin güzelliğini anlatan güzel nağmeler gelsin. Türküleriniz bunçılayın güzellere yakılsın hanım hey!

Ocağınıza, bahtınıza, gönlünüze, hayalinize, dilinize Ak Ene gibi çoğaltmayı öğreten, Selcen Hatun gibi yiğitliği gösteren, Aslı gibi aşk yolunda engel tanımayan, Nardaniye Hanım gibi Kaf dağlarını gezdiren, Güldaniye gibi ezgiler düzdüren hatunlar gelsin.

Bu dediğim büyük bozkırda şekillenen, geçtiği yerlerden esinlenen, yeni kültür kaynaklarından beslenen mitolojimizdir, destanımızdır, hikâyemizdir, masalımızdır, türkümüzdür ve tabii kültürümüzün sembolleştirdiği kadınlardır.

Bin yıllardır hükümleri sürer gider; sürsün gitsin hanım hey!

YORUM EKLE